| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
#11
|
|||
|
|||
haha bin im chat, ich hab mal fussball gespielt (früher)
|
#12
|
|||
|
|||
Faire Verdienste
Ist das Preis-Leistungs-Verhältnis der Fußballstars fair (Verdienst)?
Muss dieser männliche Sportart so hoch bezahlt werden? Warum werden typische männliche Berufe wie Metallgießer in Indien pro Tag für 50 cent arbeiten? = Ist das Frair??? Wenn nicht, warum seid ihr noch passiv? |
#13
|
||||
|
||||
Kendi kendine gülebilmek iyi bir ruh sagliginin göstergelerindendir..
TZ Atasözü |
#14
|
||||
|
||||
Cumhuriyet gercekten bir mucize
29 Ekim 1923 sabahı…
Nüfus 13 milyondu, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 37 bininde okul yoktu, postane yoktu, dükkan yoktu. 30 bin köyde, yani her dört köyün üçünde cami yoktu. Traktör sayısı sıfırdı, biçerdöver sayısı sıfırdı, karasaban vardı. Ayçiçeği üretimi yoktu, şeker üretimi yoktu, ekmeklik un bile ithaldi, pirinç ithaldi, bütün memlekette sadece beş bin hektar alan sulanabiliyordu. Beş bin köyde sığır vebası vardı. Hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu, bir milyon kişi frengiydi, iki milyon kişi sıtmaydı, üç milyon kişi trahomluydu, eminim gençlerimiz şu anda internete girip “trahom nedir?” diye arıyordur, çünkü artık hayatımızdan çıktı, o zamanlar üç milyon kişi trahomluydu, verem, tifüs, tifo salgını vardı. Bit'le başa çıkılamıyordu. Bebek ölüm oranı yüzde 40'ın üstündeydi, dünyaya gelen her iki bebekten biri ölüyordu. Anne ölüm oranı yüzde 18'di, her beş anneden biri ölüyordu. Ortalama ömür 40'tı, 41'inci yaşını gören şanslıydı. Memlekette sadece 337 doktor vardı. Sadece 60 eczacı vardı, sadece sekizi Türk'tü. Diş hekimi sayısı sıfırdı. Sadece dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. Yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi, komple kül edilmiş köy sayısı binin üzerindeydi, ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi. Limanlar, madenler yabancıya aitti, demiryollarının bir metresi bile bize ait değildi. Toplam sermayenin sadece yüzde 15'i Türk'tü. Osmanlı'dan ayakta kala kala dört fabrika kalmıştı, Hereke ipek, Feshane yün, Bakırköy bez, Beykoz deri… “Sanayi” denilen işletmelerin yüzde 96'sında motor yoktu. 10 işçiden fazla işçi çalıştıran, sadece 280 işyeri vardı, bunların da 250'si yabancılarındı. Kişi başına milli gelir 45 dolardı. Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus'ta vardı, güya vardı demek daha doğru olur, çünkü, elektrik üretimi sadece 50 kilovatsaattı, yanlış okumadınız, sadece 50 kilovatsaattı. Dört mevsim kullanılabilen karayolu yoktu, otomobil sayısı bin 490'dı, sadece dört şehirde özel otomobil vardı. Zaten perişanız, üstüne, mübadeleyle 400 bin insan geldi. Ceplerinde para yok, iş yok, başlarını sokacak ev yoktu, sığınabilecekleri akraba yoktu, çoğunluğu hastaydı. Gelen her iki çocuktan biri, yollarda, at arabalarının sırtında, ilk iki ay içinde hayatını kaybetti. Kendi ailemden biliyorum, çaresizlikten mağarada kalanlar oldu, mağarada. Kadın, insan değildi. Eşit eğitim hakkı yoktu, meslek edinme hakkı yoktu, boşanma hakkı yoktu, velayet hakkı yoktu, kendisine miras kalan mallar üzerinde bile tasarruf hakkı yoktu, seçme hakkı yoktu, seçilme hakkı yoktu, doğum izni yoktu, çalışma hayatında eşit hakkı yoktu, eşit işe eşit ücret hakkı yoktu, kürtaj hakkı yoktu, gebeliği önleme hakkı yoktu, kızlık soyadını kullanma hakkı yoktu. Tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. Arkeolojik eserler, padişahların hediye olarak, trenlerle Avrupa'ya kaçırılmıştı. Kimisi alaturka saat'i kullanıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu. Kimisi zevalli saat'i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu. Kimisi güneş batarken grubi saat'i esas alıyordu. Kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat'i esas alıyordu. “Saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan ayrı ses çıkıyordu. Kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi takvim kullanıyordu. Kimisinin şubat'ı kimisinin aralık'ına denk geliyordu. Herkes aynı zaman dilimindeydi ama, farklı aylarda yaşıyordu! Dirhem, okka, çeki vardı. Arşın, kulaç, fersah vardı. Ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… Ölçülerimiz ortaçağ'dı. 600 sene boyunca Türkçe'nin ırzına geçilmiş, Arapça-Farsça harmanlamasına Osmanlıca denilmişti. Fransızca, İtalyanca kelimeler, Levanten terimler dilimizi istila etmişti. Karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan Arapça'yla Türkçe yazmaya çalışıyorlardı. “Harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik” filan deniyor… Halbuki, İbrahim Müteferrika'dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı, alt tarafı 417 adetti. Bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. Ki zaten, Müteferrika da devşirmeydi. Bu topraklara kitap gelene kadar, Avrupa'da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. Voltaire bir kitabında maalesef “İstanbul'da bir yılda yazılanlar, Paris'te bir günde yazılanlardan azdır” demişti! Gazete sadece İstanbul ve İzmir'de vardı. Erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. Okur yazar erkeklerin ezici çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. Okul yaşı gelen her dört çocuğumuzdan üçü okula gitmiyordu. Toplam 4 bin 894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. Başkent Ankara'da mesela, sadece iki lise vardı. Türkiye'nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte birinin öğretmenlik eğitimi yoktu. Bütün memlekette tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. Memleket bilimden çoook uzaktı. Medreselerde Türkçe yasaktı, bağnazlık yuvasıydı, din diye hurafe öğretiyorlardı. 30 Ekim 1923 sabahı… Mustafa Kemal, kendi el yazısıyla İsmet İnönü'ye mektup yazdı. Cumhuriyet'in ilk cumhurbaşkanı, Cumhuriyet'in ilk gününde, Cumhuriyet'in ilk başbakanına şöyle diyordu: “Bize, geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı, yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız, kaderin bizim kuşağımıza yüklediği bir görev bu, özgür bir toplum oluşturmak, çağdaşlaşmak, bu ideali gerçekleştirmek zorundayız, bu görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim, Allah yardımcımız olsun. tek gercek var oda MUSTAFA KEMAL ATATÜRK Geändert von Lara__ (01.02.2017 um 23:22 Uhr). |
#15
|
||||
|
||||
Mustafa Kemal'in Askerleriyiz
Mustafa Kemal'in askerleriyiz.
Hiç düşündünüz mü... Nereden çıktı bu slogan? İlk kim söyledi? Sene 2006. Aylardan Haziran. Yer, Danıştay. Mustaf Kemal'in doğumunun 125'inci yılı dolayısıyla konferans düzenleniyor, ayakta alkışlanan konuşmacı anlatıyor: "Atatürk Türkiyesi'nden rahatsız olanların yapması gereken, atatürk'ü unutturmaktı. Onu yapıyorlar.Cumhuriyet'ın nasıl kurulduğunu, milli mücadeleyi çocuklarımıza iyi anlatmak zorundayız. 1948'den beri Mustafa Kemal'in askeriyim, terhis olmak istemiyorum". Turgut Özakman'dı o. Mucidi odur. Peki, 1948'den beri askeriyim diyen, terhis olmak istemiyorum diyen Turgut Özakman, 1948'de yedek subay falan mıdır? Alakası yoktur. İçinde "asker" kelimesi geçiyor ya. Dincileri-liboşları boşverdim, bazı CHP yöneticileri bile bu sloganı "militarist" zannediyor. Halbuki, tam tersine, sivil'dir, hukuki'dir. Turgut Özakman, 1948'de henüz 18 yaşındadır, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisidir. Milli Mücadelenin izini sürebilmek için Ankara'dan Afyon'a kadar yürür. Mecazi anlamda söylemiyorum, otomobil veya trene binmeden, tabana kuvvet, yürür. Güzergah üzerinde yaşayan, Kurtuluş Savaşı'na şahit olmuş ve 1948'de hala hayatta olanları bulur. Hatıraları dineler, defterler dolusu notlar alaır, fotoğraflar toplar. Bıyıkları yeni yeni terlemeye başlamış bu delikanlının yaya olarak gerçeleştirtiği tarihi seyahat, 10 gün sürer... Ve bu attığı adımlar, Şu Çılgın Türkler fikrinin çıkış noktasıdır. 1948'den beri askeriyim dediği, işte budur. Bireysel şuurdur. Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı sloganı Mustafa Kemal'in askerleriyiz. Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı kitabı Şu Çılgın Türkler'in özetidir. Terhis olmak istemiyorumdan kastı ise, bıkmadan usanmadan, anlatmaya devam etme azmidir. "Hakikate ihanet etmeyelim" derdi. Buna didindi, son nefesine kadar. Huzur içinde yat hocam. Vatan sana minnettar. |
#16
|
||||
|
||||
Bravo sana ba$kan
Kocaeli'nin Karamürsel İlçe Belediye Başkanı AKP’li İsmail Yıldırım, 1 Mart Üsküdar Vapuru faciasını anma töreninde, denizde bulunan kadın dalgıcın fenalaştığını farkedince, hemen suya atlayarak onu kıyıya çıkardı.BRAVO sana ba$kan insanlik particilikten üstündür
|
#17
|
||||
|
||||
İDAM CEZASINI KİM KALDIRDI?’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın idam konusunda referanduma gidebilecekleri şeklindeki açıklamasına da tepki gösteren İnce, “İdam cezasını kim kaldırdı Recep Tayyip Erdoğan? Sen kaldırdın. Kendi kaldırdığın idam cezası ile şimdi meydanlarda niye insanları kandırıyorsun? Bir daha referandum yapacakmış. Bunun içine koysaydın o zaman. Bu 18 maddeden hangi madde geçerse terör bitecek? Yani terörü bitirecek madde hangisi? Bir Allah’ın kulu çıksın bunu anlatsın” diye konuştu. BU KADAR ZENGİN MİYİZ? Yeni anayasa değişikliği ile 550 milletvekili sayısının 600’e çıkacağını hatırlatan İnce, şöyle konuştu: Şimdi 550 milletvekili sayısı 600 olacak. ABD’nin nüfusu 300 milyon, milletvekili sayısı 435. Rusya’nın nüfusu 150 milyon, milletvekili sayısı 450. Bizim nüfusumuz 80 milyon, 550 milletvekili yetmiyor 600 yapacağız. Yani ABD nüfus olarak bizim 3,5 katımız adamın 435 milletvekili var, biz 600 yapacağız. Bu 600’de değil, 650. Neden 650 onu da anlatayım. Bu referandumdan ‘evet’ çıkarsa bakanlar dışarıdan atanacak. Şu anda başbakan dahil 27 bakan var. 600 milletvekili olacak, 27 de bakan olacak, yaptı mı 627. Bir de cumhurbaşkanı yardımcıları olacak. Biz bu kadar zengin miyiz? Ey aziz milletim, ey AKP’ye oy verenler, ey evet’ demeyi düşünenler; enayi miyiz biz? 300 milyonluk ABD, dünyanın en zengin ülkesi 435 milletvekili, 80 milyonluk Türkiye 650 milletvekili. Reva mıdır bu, yazık değil midir bu millete, günah değil mi? Sonra bu milletvekilleri ne yapacak, yetkileri de ellerinden alınmış. Gensoru veremez, sözlü soru soramaz. İstediği zaman meclisi fesih edebilen bir cumhurbaşkanı. Akıl sır erebilecek bir iş değil bu. Geändert von Lara__ (04.03.2017 um 20:53 Uhr). |
#18
|
||||
|
||||
Emperyalizme karşı onurlu bir bağımsızlık savaşıyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti bir zamanlar düşmanlarının bile saygı duyduğu bir ülkeydi.
|
#19
|
||||
|
||||
Türkan Saylan
Türkan Saylan-Aklı ve bilimi rehber edinen bir yurtseverdi;laik Cumhuriyet kadınıydı;akıl,bilim ve Cumhuriyet düşmanlarının hedefi olmuştu.Kız çocuklarına gelinlik değil gelecek veren koca yürekli kadın.
Hayatı boyunca 36 bin kız çocuğuna eğitim verdi. Hiç biri ne tacize uğradı, ne de tecavüze. Nurlar icinde yatsin. |
#20
|
|||
|
|||
„Spreiz die Beine“
Zitat:
|