| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
|
|||
Yes it is... :))) o.T.
ohne Text
|
|
|||
Yes it is... :))) o.T.
ohne Text
|
|
|||
Yes it is... :))) o.T.
ohne Text
|
|
|||
Arkadasim devletin temelini oymaya ugras
an ben degil sensin....
Sen ve senin gibiler Islamiyetin su anki Cehalete kapilmasinin sebebisiniz.... Iste sizlerin yüzünden biz Müslümanlar DÜnya gözünde Terörist olarak görünmekte... Daran seid Ihr Schuld.... nicht wir |
|
|||
Yes it is... :))) o.T.
ohne Text
|
|
|||
Yes it is... :))) o.T.
ohne Text
|
|
||||
İslâmî Mezhepler Ve Hiristiyan Mese
Soru : İslâmî Mezhepler ile Hıristiyanlıktaki Mezhepler Arasında bir benzerlik söz konusu mudur?
Cevap: İslâm dinindeki mezhepler ile Hıristiyan dinindeki mezhepler arasında büyük farklılıklar vardır. Zira İslâmî mezhepler itikat ve ibadete ait temel hükümlerde müttefiktirler. Hıristiyan alemdeki mezhepler ise birbirlerinin küfrüne, dalaletine hükmetmişlerdir, her birisi adeta müstakil bir din halini almıştır. Aralarında yıllarca devam eden savaşlar olmuştur. İslâm mezhepleriyle Hıristiyan mezheplerinin arasındaki farklılığın temelinde bu mezheplerin doğuş biçimi yatmaktadır. İslâm mezheplerinin üç ana kaynaktan beslendiğini görüyoruz: Birincisi Kur"an"dır. Mezhepler, aynı Kur"an"ın içtihada açık âyetlerinin farklı yorumlanmasından doğmuşlardır. Hıristiyanlıkta ise İncil bir tane değildir. Yetmişe kadar çıkan İncil sayısı, İznik toplantısıyla ancak dörde indirilebilmiştir. Farklı İndilerden doğan mezheplerin ise ayrı birer din gibi ortaya çıkması kaçınılmaz olmuştur. İkinci kaynak Hadistir. Allah Resulü (asm.) bizzat içtihat etmişler ve bu içtihatlar mezhep imamları için önemli bir kaynak olmuştur. Hazret-i İsa aleyhisselamın ise İncil üzerinde yaptığı bir içtihat gösterilemiyor. Üçüncü kaynak sahabelerin yaptıkları içtihatlardır. Bu içtihatların bir kısmı Resûlullah hayatta iken yapılmış ve onun kabulüne mazhar olmuştur. Allah Resulünün (asm.), sahabenin alimlerine içtihat müsaadesi vermesiyle, ashap tarafından birçok içtihatlar yapılmıştır. Bunlar da mezhepler için üçüncü önemli kaynaktır. İşte mezhep imamları bu üç kaynakta açık hüküm bulunmayan bazı yeni meselelerde içtihat yapmışlardır. Bunlar ise şeriatın ancak yüzde onunu teşkil eder. Hıristiyanlıkta ise havarilere dayandırılan bir içtihat da söz konusu değildir. Hal böyle olunca, papazlar yukarıda sayılan üç kaynaktan mahrum kalmışlar ve kendi heveslerine, zanlarına bazen de menfaatlerine göre keyfi ve indi görüşler ifade etme hususunda serbest kalabilmişler ve birbirine zıt mezhepler ortaya çıkmıştır. Hıristiyanlık dini ruhani reislerin elinde bir zulüm ve tahakküm vasıtası olarak kullanılmıştır. Bediüzzaman Hazretleri bu hususu şöyle ifade etmiştir; Havas ve hükümet adamları elinde çok zaman Din-i Hıristiyanî, bahusus Katolik Mezhebi; bir vasıta-i tahakküm ve istibdad olmuştu. Havas, o vasıta ile nüfuzlarını avam üzerinde idame ediyorlardı. Ve "serseri" tabir ettikleri avam tabakasında intibaha gelen hamiyetper-verlerini ve havas zâlimlerin istibdadına karşı hücum eden hürriyetperverlerin mütefekkir kısımlarını ezmeye vasıta olduğundan ve dörtyüz seneye yakın Firengistanda ihtilaller ile istirahat-ı beşeriyeyi bozmağa ve hayat-ı içtimaiyeyi zîr ü zeber etmeye bir sebeb telakki edildiğinden; o mezhebe, dinsizlik namına değil, belki Hıristiyanlığın diğer bir mezhebi namına hücum edildi. Diğer taraftan, İslâmiyette "düşün, sonra iman et" hakikati hakimdir. Hıristiyanlıkta ise "Düşünmeden inanacaksın, sonra yine düşünmeyeceksin." hurafesi hakimdir. Çünkü Hıristiyanlıkta din aklın hükümlerine zıttır. Hatta, iman hususunda tefekkür küfürdür. Bir Hıristiyan ruhani reisinin nasihati şöyledir; "Sakın aklı rehber ittihaz etmeyiniz, çünkü din akla külliyen muhaliftir." İslâm dini hüccet ve delil ile bir şeyi kabul etmeyi emreder. Hıristiyanlarda ise delil ve hüccet ile iştigal etmek gereksizdir. Bununla uğraşanlar aşağılanır. Papazlar din namına telkin ettikleri faraziye ve hurafeler ile hiçbir zaman aklı tatmin edememişler ve vicdanları huzura kavuşturamamışlardır. Sadece hakikat ile hurafelerin arasını fark edemeyecek kadar şuursuz olan bir kısım sıradan insanları kandırmışlardır. Bediüzzaman Hazretleri Hutbe-i Şamiye isimli eserinde, "Biz Kur"an şakirdleri olan Müslümanlar, burhana tâbi oluyoruz. Akıl ve fikir ve kalbimizle hakaik-i imaniyeye giriyoruz. Başka dinlerin bazı efradları gibi ruhbanları taklid için burhanı bırakmıyoruz." buyurur. Yine bir başka eserinde de, "her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mehenge vurunuz. Eğer altun çıktı ise kalpte saklayınız.? buyurmuştur. İslâmiyette müçtehit ve mürşitler tarafından ortaya konulan hakikatler araştırıldığında, bu hakikatlerin akli ve nakli delillere dayandığı görülür. Mehmet Kırkıncı <a href="redirect.jsp?url=http://www.sorularlaislamiyet.com/moduller.php?modul=soru&op=1&id=371 " target="_blank">http://www.sorularlaislamiyet.com/moduller.php?modul=soru&op=1&id=371 </a> |
|
||||
Kur?an ırkçılığa bak
Soru : Kur?an-ı Kerimin ırkçılığa bakışı nasıldır?
Cevap: Irkçılığı men eden âyet-i kerime: ?Ey insanlar! Muhakkak ki biz, sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve sizi millet millet, kabile kabile yaptık ki, tanışıp kaynaşasınız. Allah katında en şerefliniz Ondan en çok korkanınızdır.? (Hucurat suresi, 13) Aynı surede şöyle buyulur: ?Ancak müminler birbirinin kardeşidirler. Öyle ise, kardeşlerinizin aralarını ıslah edin.? Allah ne Türkleri, ne Arapları, ne Kürtleri değil, ancak, müminleri birbiriyle kardeş ediyor. İslâm?a göre, mümin olmayan bir insan, mümin babasına varis olamıyor. İman gidince, maddî, uzvî ve ırkî bağlılık bir işe yaramıyor. ?Kendi nefsi için istediğini mümin kardeşi için de istemeyen (kâmil) mümin olamaz.? buyuran Allah Resulü (asm.), bu âyetin amel ve his âlemimize nasıl aksedeceği hususunda bize yol gösteriyor. Müminler birbirlerini böylesine sevmeleri gerektiği halde şu veya bu sebeple aralarına kin ve husumet girerse, bu takdirde ne yapacaklardır? Âyet-i kerimenin devamı şunu emreder: ?Kardeşlerinizin arasını ıslah edin.? Onları sulha, sükûna kavuşturun. Düşmanlıklarını, dostluğa, muhabbete, kardeşliğe çevirin. Evet, Kuran?ın hükmüne göre müminler kardeş. Hepsi bir tek aile. Tek cephe. Onların arasına ayrılık sokanlar ise bilerek veya bilmeyerek karşı cephe namına çalışmış oluyorlar. Hud Sûresinden ulvî bir ders: Nuh (as.) tufan hâdisesinde, ?Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da benim ailemdendir. (benim ehlimdendir)? dediğinde, İlâhî cevap şöyle gelir: ?Ey Nuh o senin ailenden (ehlinden) değildir.? Demek ki; insanın, inanmayan, isyan eden oğlu onun ehli sayılmıyor. Öyle ise inanmayan ırkdaşı da onun dostu, kardeşi olamaz. Bu hakikati hiçbir tevile imkân vermeyecek kadar net biçimde ortaya koyan bir Allah kelâmı: ?Ey iman edenler, babalarınızı ve kardeşlerinizi eğer küfrü imana tercih etmişlerse dost edinmeyin! Sizden kim onları dost edinirse işte onlar, zalimlerin ta kendisidir.? (Tevbe suresi, 23) Bu ayet, ?Ancak müminler birbirinin kardeşidirler.? âyet-i kerimesinde ders verilen ince ruhun ve derin şuurun bir başka ifadesidir. İnanmayan babanız sizin dostunuz değil, inanmayan kardeşiniz de sizin dostunuz değil. Onları dost edinen insan, hakikati çiğnemiş, zulmetmiştir. Allah?ın ona bir ihsanı olan sevgi hissini yanlış yerde kullanmış, zulmetmiştir? Yanlış bir tercihle kendisini Cehenneme sokmaya sebep olmuş, nefsine zulmetmiştir. Onun sevgi hanesinde küffar, mümine ağır basmış ve o adam bu büyük adaletsizliği işlemekle zalim olmuştur. ?Maliki yevmiddin? olan Allah haber veriyor: ?O gün ne mal, ne evlât bir fayda vermez. Allah?a kalb-i selim ile gelenler müstesna..? (Şuara suresi, 88-89) Irk yakınlığının en birinci basamağı, en ileri seviyesi evlâtla baba arasındaki münasebet değil midir? Bu âyet, bu yakınlığın o meydanda para etmeyeceğini haber veriyor bize. Artık hangi ırkçılıktan bahsediyoruz. O gün kimsenin ne malına, ne mülküne, ne de kazandığı evlât sayısına bakılmayacak. O gün tek geçer akçe var: Kalb-i selim. Allah?a teslim olmuş, Onun her emrine ram olmuş temiz ve halis bir kal Ondan başkasına bağlanmamış bir gönül. Bu gönül kimde bulunursa bulunsun, Arap?ta olsun, Acemde olsun makbuldür. Ve Cennet, kalb-i selim sahiplerinin varacağı mükâfat menzili. Orada her mümine, ihlâsına, ameline, ahlâkına, gayretine, himmetine göre makam verilecek. Ondaki bütün tabakalar bu esaslara göre. Orada her ırkın ayrı bir makamı yok. Alaâddin Başar (Prof. Dr.) <a href="redirect.jsp?url=http://www.sorularlaislamiyet.com/moduller.php?modul=soru&op=1&id=286 " target="_blank">http://www.sorularlaislamiyet.com/moduller.php?modul=soru&op=1&id=286 </a> |