| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
![]() |
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
![]() |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
|
||||
![]() Cat Stevens singt live in Deutschland
<a href="redirect.jsp?url=http://www.szon.de/news/musik/aktuell/200505010184.html " target="_blank">http://www.szon.de/news/musik/aktuell/200505010184.html </a> Neuss (dpa) Yusuf Islam, als Cat Stevens bekannter früherer Popstar, singt nach mehr als 20 Jahren wieder live in Deutschland. Der zum Islam konvertierte Künstler werde einige seiner Klassiker bei einer Benefiz-Gala für den Kampf gegen Landminen am 28. Mai in Neuss bei Düsseldorf präsentieren, teilten die Veranstalter mit. Gastgeber und Schirmherr der Gala ist Ex-Beatle Sir Paul McCartney und seine Frau Lady Heather Mills. Stevens war mit Songs wie «Morning has broken» und «Wild World» bekannt geworden, die sich rund 140 Millionen Mal verkauften. In den 70er Jahren trat er zum Islam über und beendete seine musikalische Karriere, um sich als Friedensaktivist zu engagieren. Jüngst startete er überraschend ein Comeback und nahm mit Ronan Keating eine neue Version seines größten Hits «Father and Son» auf. Neuss (dpa) Yusuf Islam, als Cat Stevens bekannter früherer Popstar, singt nach mehr als 20 Jahren wieder live in Deutschland. Der zum Islam konvertierte Künstler werde einige seiner Klassiker bei einer Benefiz-Gala für den Kampf gegen Landminen am 28. Mai in Neuss bei Düsseldorf präsentieren, teilten die Veranstalter mit. Gastgeber und Schirmherr der Gala ist Ex-Beatle Sir Paul McCartney und seine Frau Lady Heather Mills. |
|
||||
![]() Kemalizm ve Kadin!..
Bilindigi gibi 5 Aralik 1934 tarihi, kadinlara siyasi haklarin verildigi iddia edilen tarihtir. Ancak kadinlara verildigi iddia edilen bu haklar, kadinlar tarafindan verilen mücadele ne-ticesinde alinan haklar olmayip, tepeden inme bir anlayisin neticesinde Mustafa Kemal tarafindan bagislanan haklardi. Dolayisiyla, Kemalistler tarafindan, Bati"nin bir çok ülkesinden önce verilmekle övünülen bu haklar, Sirin Tekeli"nin de belirttigi gibi konjonktür geregi verilen ve buna ragmen kontrollü olarak kadinlara kullandirilan -bazen de kullandirilmayan- türden haklardi. Çünkü, Kemalizm kurulusundan bu yana, tepeden inmeci, jakoben bir anlayisin tezahürü olan tek millet, tek sef, tek devlet esasina dayali, oportünist, çikarci, pragmatik despot bir anlayisi temsil eden bir sistemdi. Ve bu nedenle de muhalefete ve hatta degisik görüslere bile tahammülü olmayan bir sistem öngörmekteydi. Bu sistem, "tek kisi"nin hakim oldugu bir sistemdi. Ayrica, bu sistem ayni zamanda, bu ülke insanlarini bütünüyle sadece "tek kisi"nin belirledigi hedefe yönlendirmeyi de kendisi için asil amaç edinmisti. Yani, ülkenin bütün insanlari için bir tek hedef vardi; o da, o "tek kisi"nin belirledigi hedefti. Bu hedefin disina çikanlar ya da çikmaga yeltenenler, ülkeye ihanet suçu ile suçlanmaktan kurtulamamislardir. Bugün bile bu "tekçi" anlayis tarafindan belirlenen hedefe muhalif olan kisi ya da gruplar, ayni anlayisi temsil eden, marjinal kalmis Kemalistler tarafindan, öyle degerlendirilmiyor mu? Iste "tek kisi" tarafindan belirlenerek çerçevesi -adeta- duvarlarla örülen bu anlayis, toplumu tepeden tirnaga kadar yeniden sekillendirmek için ayni tür uygulamalara halen bugün de devam etmektedir. Kisacasi, Osmanli"nin mirasi üzerine kurulan bu yeni ülkenin, yeni yönetim seklinden, çikarilacak kanunlara, halkin giyiminden yasanti sekline hatta yeme içme seklinden, dans etme sekline kadar; bir taraftan toplumsal düsünce, diger taraftan da toplumsal yasanti sekli, bu tek"çi anlayis tarafindan sekillendirilmistir. Dolayisiyla ülkeye çesitli desiselerle hakim olan bu anlayista; Cumhuriyetin ilan edilmesine de, kadinlara siyasi haklarin verilmesine de ve hatta kimlerin hangi bölgelerde milletvekili olacagina da, tek basina karar veren hep "o" tek kisi olmustur. Ve o tek kisinin agzindan çikan bir sözle kimi insanlar ihya olmus, kimi insanlar da daragaçlarinda sallandirilmistir; ve bu tek kisinin karari ile bir gecede cumhuriyet ilanina karar verilmis, partiler kurulmus ve partiler kapatilmistir. Hatta, "tek kisi" tarafindan alinan bu gibi siyasi ka-ralarin yaninda, kisiler arasindaki iliskilere de müdahale edilerek kadinlarin dans etmeleri bile, onun emri ile olmaktaydi. Nitekim bir defasinda, "... devlet yüksek yöneticilerinin de çagrili oldugu bir baloda üniformali subaylarin dansetmediklerini gördü. Gazi, bunun nedenini sordu. Komutanlardan biri, suçun her dansa çagriyi geri çeviren kadinlarda oldugunu söyleyince Mustafa Kemal, yüksek sesle topluluga söyle seslendi: "Arkadaslar, dünyada subay üniformasi giymis bir Türk erkeginin dans önerisini geri çevirebilecek bir kadinin bulunabilecegini düsünemiyorum. Simdi emrediyorum! Hemen salona dagilin! Ileri Mars! Dans edin!" emri üzerine, herkesin dans etmeye kalkismasi da, bu "tek kisi"nin otoritesinin etkisini göstermesi bakimindan ilginç bir örnektir. Bu tür emirler sadece dans etmeyle de sinirli kalmiyordu. Nitekim, daha sonra ki dönemlerde ülkenin öncelikli tehdidi olarak ilan edilen ve "Komünizm her görüldügü yerde basi ezilmelidir" sözü mensuplari için söylenen TKP"nin (Türkiye Komiünist Partisi) kurulmasi ile ilgili ilk emir de yine Mustafa Kemal tarafindan verilmisti. Buna gerekçe olarak da, Talat Pasa"ya yazdigi mektupta da belirtildigi gibi, "gerekirse bolsevizmi de biz kurariz" seklindeki Mustafa Kemal"in konjonktürel ve pragmatik anlayisi idi!.. Mustafa Kemal bu güçlü ülkelerden yana görünme anlayisini, ülke içinde gücü/hakimiyeti tek basina ele geçirinceye ve ülke disinda ise himayesine girdigi ülkenin güçlülügü netlesinceye kadar devam ettirmistir. H. Edip Adivar"in da belirttigi gibi Mustafa Kemal, gücü ele geçirdikten sonra, emirlerine itirazsiz uyulmasini ve kendisine karsi hiçbir elestiri geti-rilmemesini açikça belirtiyordu. Nitekim, H.E. Adivar ile bir konusmasinda, "Herkes benim verdigim emri yapmalidir... Ben hiçbir elestiri, hiçbir fikir istemiyorum... Yalniz emirlerimin yerine getirilmesini..." istiyorum seklindeki sözlerinden de bu durum açikça görülüyordu. Mustafa Kemal, ölünceye kadar da, bu tavrini devam ettirmis ve iradesine -en yakin arkadaslari dahil- hiç kimseyi ortak olarak kabul etmemistir. Buna yeltenenlerin ise, maalesef politik hayatlari da, sosyal hayatlari da hüsranla sona ermistir. Kazim Karabekir, Rauf Orbay ve arkadaslari ile ünlü hatip onbasi Halide Edip Adivar"in -son dönemde de Ismet Inönü"nün- basina gelenler, Mustafa Kemal"in bu tavrinin ilginç örneklerinden sadece birkaç tanesidir. Anlasilan odur ki, Mustafa Kemal, kendi düsüncesinin disinda hiç kimsenin düsüncesine önem vermezdi. Her konuda -hemen hemen- yalniz basina karar verir ve uygulamaya koyardi. Zaman zaman, herhangi bir konu ile ilgili olarak Çankaya Köskü"ndeki "içki sofrasi"na çagirdigi kimselerden ise, konu ile ilgili görüslerini almaktan ziyade, kendisinin önceden vermis oldugu karari onlara duyurmaya yönelik olmakta idi. O dö-nemde, Mustafa Kemal"in etrafinda bulunanlar da, Mustafa Kemal"in bu "tek"ligini, her seyin kendi karari ile yapildigini ya da yasaklandigini, kendi kararlarinin aksine görüs serdetmenin hayati tehlikeyi gerektirdigini konusmalarinda, yazilarinda dile getirmekten de bir beis görmemekte idiler. Nitekim, Kiliç Ali tarafindan bu durum "Aksam" gazetesindeki bir makalede; "... Milli Kurtulus Savasini halkin degil, sadece Atatürk"ün yaptigi" ileri sürülüyordu. Bu yaziyi aktaran Zekeriya Sertel "Yaziyi okumamiz bitince Ahmet Rasim Bey gözlügünün altindan bana söyle bir bakti: -Cevap verecek misin? dedi. Sanmiyorum, dedim. Sakin ha... Yaziyi kimin yazdigi belli. Mustafa Kemal"le çatismayi göze almak gerekir. Bu da bugünkü kosullar içinde delilik olur. Yaziyi hiç okumamis gibi davran." Sertel de "Öyle yaptim" diyor. Seyh Said kiyami nedeniyle kurulan Istiklal Mahkemeleri de emirle, hem de tek kisinin emriyle kurulmustu ve çalismalarini da bu "tek kisi"nin emriyle devam ettiriyordu. Çesitli illerde kurulan bu mahkeme-lerde, yine emirle sayisiz insan daragaçlarinda sallandirilmisti; herhalde -dili olsaydi- bunun en canli sahidi de Samanpazari sirtlari idi. Daragaçlarinda sallandirilan bu insanlarin suçlari ise, -tamaminin da- potansiyel muhalif olarak görülmeleriydi; isin üzücü tarafi da, bunlarin basinda, Milli Mücadele adi verilen Mücadeleyi baslatanlar, bulunduklari bölgelerde dis düsmani cani kani pahasina kovanlar gelmekteydi. Bunlarin arasinda, az da olsa kendilerini tehdit etmek ve göz dagi vermek için, yandasi gazeteciler de vardi. Bu gazeteciler, Istiklal Mahkemelerinin "tek kisi"nin emriyle çalistigina güzel bir örnek teskil etmektedir. "Istanbul"un belli basli gazete bas yazarlari Diyarbakir"daki Istiklal Mahkemesine gönderilmislerdi. Bunlar arasinda "Tasviri Efkâr" sahip ve basyazari Velid Ebuzziya, "Vatan" gazetesi sahip ve basyazari Ahmet Emin Yalman, ayni gazetenin yazarlarindan Ahmet Sükrü Esmer, gene bas yazarlardan Ismail Müstak ve baskalari vardi. Ahmet Emin, daha yoldayken, Adana"dan, Mustafa Kemal"e telgraf göndererek yalvarmaya baslamisti. Affedilirse, bir daha gazetecilik yapmayacagina söz veriyordu..." "Tek Kisi" gücünü ve "Tek"ligini kanitlamiscasina, bu tür yalvarmalardan sonra, gazetecilerin serbest birakilmasi, yine bu "tek kisi" tarafindan saglanmisti. ANADOLU KADINI, MILLI MÜCADELENIN ASLI UNSURLARINDANDI!.. Osmanli Imparatorluguna ait topraklarin paylasilmasina yönelik olarak, emperyalist ülkelerce Anadolu"nun çesitli bölgelerinin isgal edilmesine karsi verilen mücadelede, Anadolu Kadinin bu mücadelede oynadigi rolü göz ardi etmek, bu mücadelenin anlasilmamasi ya da eksik anlasilmasi anlamina gelir. Bilindigi gibi bu ülke, bu yüz yilin baslarindan itibaren Ingilizler, Fransizlar, Italyanlar, Yunanlar ve Ermeniler tarafindan isgal edilmisti. Hilafetin bulundugu merkez Istanbul da isgal altindaydi. Ancak bütün bu olumsuzluklara ragmen kadiniyla, erkegiyle, genciyle, ihtiyariyla ve hatta çocuguyla organizeli, birbirinden haberli olmasa da, -Mustafa Kemal henüz Padisah tarafindan görevlendirilmemisti bile- bu isgali sona erdirmek için, Anadolu bütünüyle adeta ayaga kalkmisti. Kadinlar yaptiklari mitinglerle -özellikle de Sultanahmet Meydani"nda H. Edip Adivar"in konustugu miting- bir taraftan kendileri fiilen mücadeleye katiliyorlardi, bir taraftan da top yekun bütün bir halk, bu mücadelenin saflarina katilmaya davet ediliyordu. Iste bu amaçla kadinlar mücadelelerini daha organizeli yapmak için, ülkenin çesitli bölgelerinde çesitli isimler altinda kurduklari cemiyetler halinde örgütleniyorlardi; bunlarin arasinda yaygin olarak örgütlenen ve birçok ilde subelerini de açan Anadolu Kadinlari Müdafaa-i Vatan Cemiyeti de vardi. Böylesine kutsal bir mücadelede Anadolu kadini, sadece ordunun yardimci hizmetlerine katkida bulunmakla yetinmemis, mücadelenin her safhasinda yer alarak, baska ülke-lerde benzeri olmayan kahramanliklar sergilemistir. Anadolu kadini, yerine göre, cephe gerisinde cephaneyi, yaralanan milisi/askeri, hastalanan hastayi ve ikmal maddelerini sirtinda ya da kagnilarda tasirken, yerine göre de elinde silahi ile gönüllü olarak cepheden cepheye kosarak milis kuvvetleri ile birlikte savasa katilmistir. Hilafetin ve ülkenin kurtarilmasi için bu savaslarda, isimleri bilinenlerin haricinde, çok sayida isimsiz kahraman Anadolu kadini gençligin baharinda iken sehit olmustur. Çünkü, basta Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi"nin fetvasi olmak üzere bir çok fetva onlar için vazgeçilemez olan bir kutsal hedefi gösteriyordu ki o da; ya sehit olmak ya da gazi olmakti. Denizli Müftüsü fetvasinda söyle diyordu; "...Bizler simdiye kadar esir yasamadik ve yasamayiz. Silahimiz yoksa sapan tasiyla düsmana karsi çikmak ve onu tepelemek her Türk ve Müslümana farz-i ayndir. Fetva veriyorum..." Iste bu fetvalar dogrultusunda Anadolu insani; kadini ile erkegiyle, müstevli devletlere karsi adeta ayaga kalkmisti. Nitekim bu kadinlardan, "Gördesli Makbule Hanim 1921"de, evlendikten hemen sonra kocasiyla birlikte bir çete örgütlemisti. Bu çete, birkaç ay boyunca düsmani hayli hirpaladi. Gördesli Makbule Hanim savas alaninda sehit düstü." Yine, Tayyar Rahmiye Hanim Güney cephesinde 9. Tümene bagli bir gönüllüler müfrezesine komuta ediyordu. Bu müfreze, 1 Temmuz 1920"de Osmaniye"deki Fransiz müstahkem mevki karargahina saldirma buyrugunu aldi. Tayyar Rahmiye Hanim, buranin ele geçirilmesinden az bir süre önce can verdi." Yine, "Anlatildigina göre, bir Türk kadini sirtinda çocuguyla cepheye, bir araba dolusu mühimmat ve cephane götürmektedir. Yagmur yagmaya baslayinca, cephaneler islanmasin diye çocugunu sardigi örtüyü hemen çikarip cephanelerin üzerine örter. Iki öküzün çektigi arabada, siperlere erzak tasimakla görevli bir kadinin öyküsü de, sik sik dile getirilir; Öküzlerden biri düsman kursunlariyla agir yaralanir. Kadin ve yanindaki iki çocugu öküzün yerine kosularak arabayi çekmeye devam ederler. Sirtlarinda süt bebekleriyle, cepheye yiyecek-içecek tasiyan kadinlarin öyküleri de anlatilan ilginç olaylardandir. Gene, Sakarya savaslari sirasinda, 23 Agustos 1922"de cepheye cephane tasiyan konvoydaki hamile bir kadin, dogum yapar. Hemen cephe gerisine göndermek isterler; fakat o reddeder: "Ben bunlari nasil birakirim? Ordu cephane bekliyor." Iste, Anadolu kadini; gerektigi zaman çocuguna analik, kocasina eslik, gerektigi zaman da savasta en ön saflarda savasarak sehit düsmenin ne kadar kutsal oldugunu bilecek kadar inanç sahibi idi. Mustafa Kemal de 21 Mart 1923"te Konya"da Kizilay"in kadin kollarina hitap ederken, Anadolu kadinini söyle degerlendirmektedir; "...Çift süren, tarlayi eken, ormandan odun, kereste getiren, mahsülati (ürünleri) pazara götürerek paraya kalbeden (çeviren), aile ocaklarinin dumanini tüttüren, bütün bunlarla beraber sirtiyla, kagnisiyla, kucagindaki yavrusu ile, yagmur demeyip, sicak-soguk demeyip, cephenin mühimmatini (savas gereçlerini) tasiyan hep onlar, hep o ulvi (yüce), o fedakâr, o ilahi Anadolu kadinlari olmustur..." Dolayisiyla, Anadolu"nun bu rolünü -kadini ile erkegiyle- göz ardi ederek Milli Mücadelenin kazanilmasini "tek kisi"nin kahramanligina ya da dehasina baglayarak anlatanlar, Milli Mücadeleyi kazanan ruhu anlayamayanlardir. |
|
||||
![]() Abdurrahman Dilipak
Müslümanların malına, canına, namusuna, kutsalına yapılan saldırılar bitmek bilmiyor.. Ebu Garib de yaşananları unutmadık. Guantanamo"dan gelen haber tam anlamı ile bir alçaklık.. Haber birçok İslâm ülkesinde şok etkisi yaptı.. Afganistan"da sert protestolara sebeb oldu.. Bu arada bir haber de Kudüs"ten geldi. Kudüs"teki Mescid-i Aksa"ya roket saldırısı planladıklarından şüphelenilen 9 Yahudi 22 Nisan"da gözaltına alınmış ve 2 hafta sonra serbest bırakılmıştı.. Bunların üstüne üstlük, Hollanda"dan sonra Almanya ve Fransa"nın Türk özel havacılık şirketi Onur Air"in uçuşlarına yasak getirmesi yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Biz hep söylüyoruz: Bir kişiye yapılan bir haksızlık, bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir. Eğer Vakit Almanya"da yasaklandığında sesinizi yükseltseydiniz, bugün Onur Air"i engellemeye kalkanlar iki kere düşünürlerdi.. Eğer yaptıkları yanlarına kâr kalacaksa, hiçbir hesap sorulmayacaksa; bu durum birilerinin cür"et ve cesaretini, saldırganlığını artırmaktan başka bir işe yaramıyor çünkü. Bütün bu olaylar, Batının çıkarları sözkonusu olduğunda ilkelerini nasıl bir kenara bıraktıklarının açık ve somut bir göstergesi. Hollanda kendi iki şirketini kayırmak adına Onur Air"in uçuşlarını yasaklama girişiminde bulunmuş, ardından Almanya ve Fransa da aynı yönde kararlar almışlardı.. Neyse ki Belçika, Onur Air"e iniş-kalkış izni vermiş ve Türkiye de hemen karşı atağa geçerek, Hollanda, Almanya ve Fransa charter uçaklarına karşı misillemede bulunmuştu.. Bu tür olaylar, Batılı ülke yöneticilerinin şuuraltını ele veriyor.. Bu durum bir "suçüstü" halidir.. Özellikle de, Almanya ve Fransa gibi Avrupa"nın iki lider ülkesinin, hukuk dışı / haksız bir girişime anında destek vermesi oldukça düşündürücüdür.. Fırsat eşitliği, gümrük birliği, serbest rekabet, korumacılığın sınırlandırılması anlaşmaları bu son iki örnekte ne kadar pamuk ipliğine bağlı konular olduğu gözler önüne serilmiş oldu.. Bana kalırsa Vakit ve Onur Air olayı birlikte değerlendirilmeli ve konu sıkı bir şekilde takip edilmelidir. Hani derler ya, evin hanımı kırınca "hayırdır inşallah" derlermiş, hizmetçi kırarsa "kör müsün" diye azarlarlarmış. Hukuk devleti, insan hakları gibi konular Batılı ülkeler tarafından ihlal edilince iç işleri ile ilgili istisnai bir durum oluyor, ama bizim gibi ülkelerde olunca dış ülkelerin müdahalesine ve aşağılamasına sebeb olan bir hak ihlali şeklinde takdim ediliyor. Düşünün Türkiye, kendi şirketlerini kayırmak için haksız bir şekilde bir Alman havayolu şirketine yasaklama getirse ne olurdu? Michel Houellebecq isimli biri 2002"de yazdığı bir yazısında İslâmiyet"ten "en salak din" diye bahsedince k, ırkçılık ve din ayrımcılığı yaptığı suçlamasıyla Müslümanlar bu adamı mahkemeye verdi. Sonuç; bu adam bu sözlerinden ceza almadı. Çünkü mahkeme bu sözlerin ağır hakaret içermediğini açıkladı. Müslümanlara hakaret serbest, ama Batılı değerleri ve Yahudileri eleştirmek en ağır suç. Anti Amerikan yayın yapmak suç. Onlar bizi öldürecek, soyacak, aşağılayacak, kutsalımıza hakaret edecek ve biz de efendilerimizi / cellatlarımızı alkışlayacağız. Bizden istedikleri bu! Şimdi bize laf ile onlarca liberalizm, insan hakları, hukuk devleti, serbest piyasa dersi verenlerin, bir yandan da, kendi evlerindeki seyyielerle de uğraşmaları gerek.. Konrad Adaneuer ya da Frederic Eberth, Frederich Neuman vakıflarının bu hukuk dışılıklarla ilgilenmeleri gerek.. Unutmayalım ki, bugün Türkiye"deki hukuk dışılıkların arkasındaki kadrolar ve mevzuat yığınının oluşmasında en büyük sorumluluk sahibi darbeci güçlerin arkasında bugün bize insan hakları dersi veren Batılılar ve ABD vardı.. Saddam"ın arkasında da onlar yok mu idi, düne kadar?! Batılıların çifte standartlı davrandıklarını biliyoruz.. Tarihte de böyle idi, dün de böyle.. Kuşkusuz biz Batılılara kızıp, insan hakları ve hukuk devleti taleplerinden vaz geçecek değiliz.. Ama bu gerçeği de görmemiz gerek.. Onur Air konusunun bu kadar sıcak ve yakın bir şekilde takibe alındığı bir zamanda, hükümetin ve bu konu ile ilgilenenlerin Vakit"in durumunu da dikkate almalarını bekliyoruz. Selâm ve dua ile. <a href="redirect.jsp?url=http://www.vakit.com.tr/detail.asp?id=10094" target="_blank">http://www.vakit.com.tr/detail.asp?id=10094</a> |
|
|||
![]() bir sey olmaz....
Hani derler ya... vatandaslari vatandaslara karsida yönetmek gerek... nede olsa herkes bir devlet Üstadi Zekasina sahip degil... hele hele bilgisine hic |