| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
#1
|
||||
|
||||
Çakır -Devamı...
Aradan aylar, yıllar geçmişti. Hiç haber alamamıştım Çakır’dan. Bir gün oturdukları sokağa gittiğimde o küçük ahşap evin yerinde başka bir ev yükseliyordu. Kapı girişinde karşılıklı dikilmiş iki dut ağacından başka hiçbir şey Çakır’ın burada yaşadığına tanıklık etmiyordu. Bu ağaçları önceki gelişlerimden tanıyordum. “Kim bilir, ne kadar inip çıkmıştır dallarına?” diye geçirdim içimden.
Evin zilini çalarken: “Öğretmenim!” diye bana koşsa, ben de “Deli kız!” desem, “Bak ben daha çok seviyormuşum seni, özledim, kalktım geldim. Oysa sen hemencecik unutmuşsun.” diyerek sitem etsem diye düşünmüştüm. Oysa kapıyı açan bir başkasıydı. Çakır’ın kapıyı açması mümkün değildi. “Duyguların gerçeği görmeyi engelliyor. Oysa durumlarını biliyordun.” diye kendime kızdım. “Böyle bir evi Çakır’ın hangi tanıdığı yapar?” — Oğlum, dedi kapıyı açan teyze; onlar gideli çok oldu. Eniştesi götürdü. Yurttan almışlar kızı. Şimdi anlıyordum neden beni aramadığını. Yurtta olsaydı mektup yazardı Çakır’ım. “Nereye gitmişler teyze, biliyor musun?” dedim. — Adana’ya herhalde, dedi. Benden başka kimse kalmamıştı sanki dünyada. Yalnızdım. *** Altı yıl olmuştu ilçeden ayrılalı. Uzun süredir çalışmayı hayal ettiğim büyük bir şehirde çalışıyorum şimdi. Geleli iki defa gittim ilçeye. Okulumu, arkadaşlarımı ziyaret ettim. Hatta çalıştığım sınıfları gezdim bir keresinde. Hangi öğrencimin, hangi sırada oturduğunu hatırlamaya çalıştım. “Şurası Ali’nindi dedim, şurası Ayşe’nin, Özlem’in; şurası Cennet’in, Mehtap’ın, Dursun’un... “Özellikle Çakır’ın oturduğu sırayı aradı gözlerim. Sınıfın kapısını açtığımda ilk baktığım yer, o sıra olmuştu. Ne Çakır gelip geçmişti buradan, ne de diğer öğrencilerim. Her şey öylesine boştu ki... “Büyük kent, insanı yiyip bitiriyor. Buraya geleli sağlığım da iyice bozuldu.” diye düşünüyorum. Yarın doktora bir kere daha gitmeliyim. Sabah ilk işim doktora gitmek oldu. Midem son günlerde beni epeyce zayıf düşürmüştü. — Düzelmemiş, dedi doktor. Ülsere çevirmiş. Ameliyat olacaksın. Hastaneye yatalı iki gün oluyor. Bugün ameliyat edecekler. “Beklemek ne kadar kötü, bir bitse şu iş.” diyorum. “Bir çıksam şuradan, ya bir de ölürsem...” Kötü şeyler düşünüyorum. Dışarıdaki seslerden doktorların, hastalarını ziyaret ettiklerini anlıyorum. Yattığım odanın kapısı az sonra açılıyor. Bir doktor, iki hemşire giriyor odama. Beyaz önlüğü üzerine altın sarısı saçlarını taramış bir hemşire, kucağında bir dosya tutuyor. Sıkı sıkıya bastırıyor dosyayı bağrına, özlemiş gibi... — Sahip olduğum tek değerli varlığın adı yazılıydı, diyor. Az önce öğrendim... Dilim tutuluyor o an. Konuşamaz oluyorum. Bütün kelimeleri unutuyorum sanki bir bir... — Çakır, diyebiliyorum yalnızca. Canım kızım! Yılların özlemi sarılışlarımızda birleşiyor, gözyaşlarımızda eriyor. — Vur bıçağı doktor, diyorum. Acele et... Yaşamak istiyorum... (Cevat Uslu) |