| | Mitglied werden | | | Hilfe | | | Login | ||||||||
Sie sind hier: Startseite > Vaybee! Forum |
Hilfe | Kalender | Heutige Beiträge | Suchen |
|
Themen-Optionen | Thema durchsuchen |
#1
|
||||
|
||||
Yavuz Sultan Selim Tebrizi’de Feth etti ama tek bir alevi kanı dökülmedi
Yavuz Sultan Selim Hân’ın Şahsiyeti
Dokuzuncu Osmanlı padişahı olan Yavuz Sultan Selim’in babası sultan II. Bayezid Han, annesi Dulkadıroğlu Alaüddevle’nin kızı Aişe Hatun’dur. (Gülbahar Hatun olduğu da ifade edilmektedir) 10 Ekim 1470′de Amasya’da doğdu. Küçük yaşta İstanbul’a gönderilen Selim, dedesi Fatih Sultan Mehmed Han’ın terbiyesinde yetişti. Kuran-ı Kerim, tefsir, hadis ve fıkıh dersleri yanında yüksek fen ilimlerini de öğrendi. Arabî ve Farisî’ye mükemmel surette konuşacak şekilde vâkıf oldu. Çok çevik ve zeki idi. Bir defa dinlediğini bir daha kolay kolay unutmazdı. Spora meraklıydı. Ata binmek, güreş tutmak, ok atmak ve kılıç kullanmak hususunda büyük maharet sahibi oldu. Babası II. Bayezid Han padişah olduktan sonra askeri sevk ve idare ile ilgili devlet yöneticiliğini öğrenmesi için kendisini Trabzon’a vali tayin etti. Trabzon’da devlet işlerinin yanında ilimle uğraşır ve büyük âlim Mevlana Abdülhalim hazretlerinin derslerini takip ederdi. Bu arada edebiyat ve tarih ile de ilgilendi. Eyaletini çok güzel idare eden Selim’in bu sırada komşu devletler ile de münasebetleri oldu. Trabzonluları rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. Bunların en meşhuru 1508 Kütayis seferidir. Bu seferlerde bugün Türkiye toprakları içinde bulunan Kars, Erzurum, Artvin illeri ile on beş mahalli fethederek Osmanlı topraklarına kattı. Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi onun âdil idaresine hayran kalarak Müslüman oldu. Akkoyunlu Devleti’ni yıkarak Şii-Safevi devletini kuran ve Anadolu için yıkıcı emeller besleyen Şah İsmail’in faaliyetlerini yakından izleyerek mâni olmaya çalıştı. Erzincan yakınlarında bir Safevi ordusunu bozguna uğratarak, komutanları İbrahim Mirza’yı esir aldı. Bu cevvaliyeti ile Anadolu’da halk arasında ve yeniçerilerce bir destan kahramanı gibi sevilip sayıldı. Tahta geçmesinde bu faaliyetlerinin büyük rolü oldu. Sekiz yıl saltanat süren Selim Han; uzun boylu, iri kemikli ve omuzlarının arası gayet geniş olup, mütenasip bir vücuda sahipti. Yüzü yuvarlaktı. Yüce bir himmet, sağlam azim, vakar, geniş tasavvur, keskin zeka, ileri görüşlülük, çabuk kavrama, tahminde isabet, fıtrî kahramanlık, her türlü silahı mükemmel bir şekilde kullanma, harp mahareti ve büyük değişiklikler yapma kabiliyeti, süratli manevra yapma, mukavemet etmede kuvvet, güçlüklerden yılmama gibi her bir kahramana iftihar vesilesi olacak pek çok üstün meziyetlere sahipti. İslamiyete bağlılığı ve dini yayma ve din yolundaki bid’atleri yok etme yolundaki gayret ve himmeti son derece yüksekti. En büyük ideali Müslümanları ve İslam devletlerini bir bayrak altında toplamaktı. Bunun için gece gündüz çalışarak babasından devraldığı devletini iki katından fazla büyüttü. Akıllara sığmayan bu muazzam fütuhat dört yıl (1514-1518) gibi kısa bir süre içerisinde yapılmıştı. Doğu-Anadolu’da Safevilerden Erzincan, Kemah, Ayıntab, Mardin, Urfa, Diyarbekir ve çevresi, Ramazanoğulları’na ait Adana, Tarsus ve havalisi, Memlüklerden el-Cezire, Suriye, Filistin, Mısır ve Hicaz’ı alarak ülkesine katmıştı. Bundan başka ehemmiyeti pek büyük olan İslam âleminin manevi hükümdarlığı mânâsına gelmekte olan halifeliğe sahip olarak Osmanlı hükümdarlarının mevkilerini yükseltmiştir. İslamiyetin meydana çıktığı Mekke ve Medine’nin Osmanlı Devleti idaresi altına girip, Selim Han’ın mütevazi bir tabir olan ‘Hâdimü’l-Haremeyni’ş-Şerifeyn’ (İki şerefli beldenin hizmetçisi) ünvanını alması İslam âleminde bu devlete olan hürmet ve itibarı kat be kat artırmıştır. Asıl hedefi Safevi Devleti’ni tamamen ortadan kaldırıp Orta Asya’ya kadar giderek oralardaki sünnileri nüfuzu altına alıp, tam bir birlik meydana getirmekti. Zira Anadolu’daki parçalanmanın devleti düşürdüğü bunalımları görmüş ve bizzatihi yaşamıştı. Onun en fazla endişelendiği husus ve devleti için gördüğü en büyük tehdit, Müslümanların birlik ve beraberliğinin bozulmasıdır. Kendisine atfedilen bir dörtlükte Selim Han’ın birlik ve beraberliğe verdiği önem çok iyi anlaşılmaktadır. |
#2
|
||||
|
||||
Milletimde ihtilaf u tefrika endişesi
Kûşe-i kabrimde hatta bî-karar eyler beni İttihad oldu hücum-ı hasmı def’e çâremiz İttihad olmazsa daim dağdar eyler beni Büyük devlet adamı Devlet işlerinde kati bir programla hareket eden Yavuz Sultan Selim, herhangi bir devlet işini kesin olarak ortaya koymadan önce, muhtelif yollarla onun hakkında vezirlerin ve diğer ilgililerin fikirlerinden istifade ederdi. Uzun süre düşündükten sonra son kararını verir ve ondan asla dönmezdi. Hatta bu kararın aleyhinde bulunanları ve vazgeçmek isteyenleri şiddetle cezalandırırdı. Bundan dolayı hususi meclislerindeki güler yüzlülüğü ve müsamahasına veyahut yaptığı hizmet dolayısıyla teveccühüne mağrur olup padişahın kararı haricinde mütâlaa beyan edenlerin ne suretle idam edildikleri Safevi ve Memlük seferlerinde görülmüştür. İrade ve azim kudreti, derin görüşü ve yüksek dehasıyla babasının devrinde durgunlaşan idareyi kısa zamanda hareketli ve cevval bir hale getirdi. Buna mâni olmak isteyenleri tepelemiştir. Muazzam bir casus teşkilatı vardı. Bu sayede gerek memleket dışında ve gerek içeriden anında mâlumat alırdı. Pek mühim işlerde bizzat takibat yapardı. Hudutlardan uygunsuz haberler aldığı vakit; “Siz işlere bakmıyorsunuz!” diyerek vezirleri hem tazir eder hem de hapsettirirdi. Hersek zâde Ahmed Paşa, Dukakinoğlu, Sinan Paşa ve Pîrî Mehmed Paşa bu vartaya uğramışlardandır. Selim Han celal sahibi bir padişahtı. Şahidi olduğu olaylarda derhal cezalandırma yoluna giderdi. Buna rağmen şikayet durumlarında iyice araştırmadan ve soruşturmadan hüküm vermezdi. Fikrini açık söyleyenin mütâlaasını kendi fikrine aykırı olsa bile kızıp söylenerek dinler ve hak sözü kabul ederdi. Bir gün Yavuz Sultan Selim’e bazı kimseler gelerek Amasya’da Gümüşlüoğlu Şeyh Mehmed’in “Sultan Korkud sağdır” diyerek propaganda yaptığını ve başına adamlar topladığını bildirdiler. Bunun üzerine padişah, şeyhi getirtip İstanbul’da hapsettirdi. Şeyh Mehmed Efendi doğru sözlü ihlaslı ve muhterem bir zâttı. Bunu bilen veziriazam Pîrî Paşa derhal padişahın yanına gelerek Şeyh Mehmed hakkındaki sözlerin asılsız olduğunu ve bunu tahkik için mutemet birisinin memur edilmesini arzetti. Sultan Selim Han da o zaman ‘ehl-i vukuftan birisini bana gönder’ diyerek tembihledi. Celalzâde Mustafa Çelebi’yi gören Pîrî Paşa: “Divanda meseleler görüşüldükten sonra padişahın yanına gideceksin, bir yere ayrılma” diye bildirdi. Padişahın huzuruna çıkacağını duyan Celalzâde büyük bir heyecan kapıldı ve divan müzakerelerinden sonra arz odasına girdi. Sultan Selim Han bu esnada bir kitap mütalaası ile meşguldü. Celalzâde’yi görünce: “Celal oğlu Mustafa sen misin?” diye sordu. “Ben kulun, Padişahım” demesi üzerine: “Gümüşlüoğlu’nu nasıl bilirsin? Cevher veya meder (toprak) midir? Nice idrak kılursun, bilirsin?” dedi.Mustafa Çelebi de: “Evliyalık menbaının, kaynağının cevheri ve nefisle mücadele meydanının hâlis eri, bir ulu kişi bilirim” diye cevap verince; “Ulu mu! Ulu mu! Ulu mu!” diyerek üç kere tekrar edip hiddet göstermiş ve sormuştu. Fakat Mustafa Çelebi’nin her defasında: “Evet padişahım ulu kişidir” diye sükunetle cevap vermesiyle hiddeti geçmiş ve kendisiyle sonra yumuşak bir şekilde konuşmuştur. Bu arada Celalzâde’ye yevmiyesini de soran Selim Han on akçe olduğunu duyunca miktarı çok az bulmuş ve artırılmasını emretmiştir. Sonra da: |
#3
|
||||
|
||||
“Şeyhe bizden selam söyle, hatırını hoş tutsun” diyerek Celalzâde’yi Gümüşlüoğlu’na göndermiştir.
Padişahın devlet işlerinde ve adam seçiminde büyük bir isabeti vardı. Çaldıran Muharebesi sırasında divandaki en küçük rütbeli şahıs olan Pîrî Mehmed Çelebi’yi keskin görüşlerinden dolayı takdir etmiş ve onu kısa denilebilecek bir sürede ‘veziriazamlık’ mevkiine kadar yükseltmiştir. Değerli adamlara karşı itimadını her zaman muhafaza eder, söylentilere asla kulak asmazdı. Memleketin genişlemesi ve bu yüzden işlerin artması üzerine veziriazam Pîrî Paşa bir telhis ile kendisine bir yardımcı vezir, muavin istemiş, padişah da muvafık görmüştü. Birkaç gün sonra Rumeli beylerbeyisi Çoban Mustafa Paşa’nın muavini olmasını arzedince Selim Han: “Ben deli olmadım, öyle bir adamı tayin edeyim” diyerek kabul etmemişti. Aradan iki ay geçtikten sonra Pîrî Paşa evvelki ricasını tekrar etmişti. Bunun üzerine padişah: “Madem ki onun vezir olmasını bu kadar çok istiyorsun, öyleyse senin vezirin olsun” diyerek Mustafa Paşa’nın vezirliğini istemeyerek de kabul etmişti. Beş altı ay sonra Pîrî Paşa’nın hastalığı sebebiyle bulunmadığı bir arz gününde Mustafa Paşa, Pîrî Paşa’nın arzlarının yanlış olduğunu ileri sürerek itiraza kalkmıştı. Padişah ‘mülayemetle ne ise söyle’ diye müsaade etmiş o da bundan cesaret alarak veziriazamın aleyhinde söyleyeceklerini anlatmaya başlamıştı. Bunun üzerine Sultan Selim, büyük bir kızgınlıkla elindeki okla Mustafa Paşa’nın başına vurarak: “Bre mel’un! Bunca zamandan beri hizmetimi gören Türkün doğru veya yalanını bilmez miyim? Kalk sen benim vezirim değilsin. Anın vekilisin ve bu rütbeye anın arzıyla nail oldun” diyerek öldürmek istemişse de yine Pîrî Paşa’nın ricasıyla kurtulmuştur. Selim Han’ın devlet işlerinde titizliği, hata edeni affetmemesi ve sinirli yapısı vezirlerini son derece korkutur, işlerini ciddiyetle takibe yol açardı. Geride olanlar, ‘rakip ölmez görev gelmez’ endişesi taşımazlardı. Rakibin ölmesine çâre yoktur Meğer vezir ola Sultan Selim’e sözü meşhur olmuştu. Selim Han’a vezir olursa rakip çabuk gider ve bize de ikbal yolları açılır, derlerdi. Ancak Selim Han’a vezirlik etmek de kolay değildi. Kendisinin şiddet ve gazabından korkan ve her an ölüm tehlikesi geçiren Pîrî Mehmed Paşa bir gün usanarak divanda: “Padişahım, eninde sonunda bir bahane ile beni öldüreceksiniz. Hemen bir gün evvel halâs etsen münasiptir” deyince Selim Han bir hayli gülmüş ve: “Benim dahi muradım odur. Lakin yerini tutar bir adam bulunmaz. Yoksa seni muradına eriştirmek kolaydır” demişti. Böylece Padişah, “yerine geçer adam bulunmaz” diyerek Pîrî Paşa’ya karşı kadirşinaslığını da göstermiş oluyordu. Bu büyük devlet adamının sekiz yıllık kısa saltanatı sırasında yaptığı işler gerçekten baş döndürücü olmuştur. İki buçuk milyon kilometrekareye yakın devraldığı devletini dört yıllık bir zaman dilimi içerisinde (1514-1518) altı buçuk milyon kilometrekareye çıkarmıştır. Bu suretle tarihin en büyük cihangirleri arasında yerini almıştır. Yıkıcı Şii propagandasını Anadolu’dan söküp atmış ve vurduğu müthiş darbe ile İran’ı Türkiye için bir tehdit olmaktan çıkarmıştır. İkiyüz elli yedi yıldır devam eden, Timur Han’ın fethe müyesser olamadığı Memlüklü Devleti’ni iki meydan savaşı ile tarihe gömmüştür. İslam halifeliğini üzerine alarak Osmanoğullarına büyük bir prestij ve manevi güç kazandırmıştır. Cezayir’i himayesine alarak Mağrib’e atlamış ve İspanya ile karşı karşıya gelmiştir. Faruk Sümer Bey, ‘Büyük ideallerin adamı olan Selim Han’ı ne ümerası, ne uleması ve ne de askerleri anlayabildi. Büyük işler yapmak ve başarmak için yaşayan bu büyük ülkücü hükümdar gayesine ulaşamadan öldü’ derken Yahya Kemal de genç yaşta ecel kendisini teslim almasaydı ‘Muhammed aleyhisselamın şânı bütün âlemi kaplayacakdı’ diyerek üzüntüsünü dile getirmiştir. |
#4
|
|||
|
|||
Amina kodugumun pici, Atatürk olmasaydi baban belli anan yüz elli olurdu senin. Senin Osmanli'ni Avrupa burdan viyana kadar sikti sokardi. Orospcucogu! Bosna'da bosnaklara yapilanari unuttun galiba. Atatürk olmasaydi ise ebenden baslardardi senin soyunu sopunu siktigimin veled-i zinasi seni... Tarihi iyi oku lan! Sen kendini ne saniyorsunda ona buna küfür ediyorsun..
Anan nerde lan? Aslinda Imdogi sana inan gibi davranmis küfür ettiginde. Yok sana girsin anani kastetmiyorum diye... Bak orospucogu bu anana gitsin anana... Senin gibi orospucogunu dogdurudu icin anana gitsin. Kazmayi amindan sokup götünden cikarilasi o kaltaga gitsin.. Geändert von Ask_Sehidi (20.04.2014 um 21:00 Uhr). |
#5
|
|||
|
|||
Yavuzunu da sikiyim senin gelmisni gecmisini sikiyim orospucogu..
|